Türkiye’de atık yönetimi üzerine hazırladığımız blog yazısı, atıkların ayrıştırılmasına yönelik yasal düzenlemelerden mevcut uygulamalara ve başarı oranlarına kadar tüm detayları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır.
Birkaç dakikamızı ayırıp düşünelim: Her gün evlerimizden çıkan dopdolu çöp poşetleri veya özenle ayrıştırdığımız temiz atıklarımız nereye gidiyor? Ya sanayilerden çıkan tonlarca atık? Türkiye’de atık yönetimi üzerine konuşmak, yalnızca çevre koruma meselesi veya merak değil, aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve bireysel sorumluluklarımızı da masaya yatırmak demek. Bu yazıda, evsel atıklardan endüstriyel atıklara, hatta tehlikeli atıklara kadar Türkiye’de atık yönetimine dair tüm detayların iç yüzüne birlikte göz atalım.
Türkiye’de Atık Yönetimi: Evsel Atıklar
Evlerimizden çıkan atıklar oldukça çeşitli. Kimisi geri dönüşüme uygun kimisi ise uygun değil. Organik atıklar, plastikler, cam şişeler, metaller… Ancak Türkiye’de birçok kişi, geri dönüştürülebilir ve organik atıkları tek bir çöp poşetinde topluyor. Türkiye genelinde geri dönüşüm oranı %34,92*. Bu oran tüm atık yönetimini kapsıyor ve evsel atıklarda bu oran çok daha düşük. Bunun başlıca nedenleri arasında, kaynağında ayrıştırma bilincinin eksikliği ve altyapı yetersizlikleri yer alıyor. Bu durum, özellikle organik ve geri dönüştürülebilir atıkların tek bir çöp poşetinde toplanmasıyla kendini gösteriyor. Evsel atıklarda geri dönüşüm oranını artırmak için kaynağında ayrıştırmayı teşvik eden sistemlerin yaygınlaştırılması ve halkın bilinçlendirilmesi büyük önem taşıyor.
Peki, Neden?
Aslında bunun en büyük nedeni alışkanlıklarımız ve geri dönüşüm bilinci eksikliği. Türkiye’de atık yönetimi için belediyeler 2017 yılı itibari ile, lokal geri dönüşüm kutularını artırmaya başlamış olsa da bu kutuların ne kadar doğru kullanıldığı tartışma konusu. Halkı bilinçlendirmek adına düzenlenen kampanyalar, okullarda ve iş yerlerinde yapılan eğitimler önemli ve çok değerli fakat rakamlardan da anlayacağımız üzere yeterli değil.
Türkiye’de Atık Yönetimi İçin Teşvik Edici Çözümler Var mı?
Evet, birkaç örnek vereyim:
- İzmir, Antalya ve Bursa gibi belediyeler, geri dönüştürülebilir malzemeleri ayrı toplayan vatandaşlara indirimli su faturaları sunuyor.
- İstanbul gibi büyük şehirlerde, akıllı geri dönüşüm kutularına plastik şişe attığınızda toplu taşıma kartınıza kredi yükleniyor.
Bu iki çözüm de oldukça teşvik edici fakat yerel halkın sunulan bu fırsatlar hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğu büyük bir tartışma konusu.
Türkiye’de Atık Yönetimi: Endüstriyel Atıklar
Endüstriyel atıklar, şirketlerin üretim süreçlerinden kaynaklanan atıklardır. Her sektörde, özellikle üretim ve imalat sanayisinde bu tür atıklar yoğun bir şekilde ortaya çıkar. Fakat ortaya çıkan bu atıkların nasıl yönetileceği ve bertaraf edileceği konusunda pek çok şirket, çevresel sorumluluklarını yerine getirmekte güçlük çeker. Türkiye’deki endüstriyel atık yönetimi, bazı şirketlerin atıklarını doğru şekilde beyan etmeden depolaması veya bertaraf etmemesi gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.
Şirketlerin Endüstriyel Atıkları ve Yönetim Sistemi
Her işletme, faaliyetleri sırasında çeşitli atıklar üretir. Bu atıklar genellikle üretim veya lojistik süreçlerinde yoğun olarak ortaya çıkar. Endüstriyel atıklar arasında tehlikeli atıklar, organik atıklar, metal, plastik, cam, kağıt, tekstil, e-atıklar, kimyasal maddeler ve daha pek çok farklı türde atık yer alabilir.
Bu atıkların yönetimi için şirketler, Türkiye’de Atık Yönetimi için belirli yasal düzenlemelere uymak zorundadır. “2872 Sayılı Çevre Kanunu” ve “Atık Yönetimi Yönetmeliği” gibi yasalar, atıkların doğru bir şekilde sınıflandırılmasını, toplanmasını, taşınmasını, işlenmesini ve bertaraf edilmesini zorunlu kılar.
Birçok şirket, atık yönetimi konusunda belirli prosedürler uygulamaktadır. Bu prosedürler şu şekilde örneklendirilebilir:
- Atık Türlerinin Belirlenmesi: Şirketler, üretim süreçleri sonucu oluşan atıkları, türlerine göre sınıflandırır. Örneğin, kimyasal atıklar tehlikeli atık olarak sınıflandırılırken, plastik atıklar geri dönüştürülebilir atıklar olarak sınıflandırılarak geri dönüşüm merkezlerine gönderilir.
- Atık Toplama ve Depolama: Atıklar, şirket içinde belirlenen alanlarda toplanır ve depolanır. Bu süreçte, atıkların türlerine göre uygun konteynerler kullanılır. Özellikle tehlikeli atıkların depolanması, çevreye zarar vermemesi için dikkatlice yapılmaktadır.
- Atık Beyanı: Şirketler, ortaya çıkan atıkları, belirli aralıklarla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na beyan etmek zorundadır.
Türkiye’de Endüstriyel Atık Yönetiminde Karşılaşılan Zorluklar
Türkiye’de birçok şirket, atık yönetim sistemlerine tam anlamıyla uyum sağlamadığı için çevresel sorunlar ve yasal düzenlemelerle karşılaşmaktadır. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu, atıklarını lisanslı bertaraf tesislerine göndermek yerine, bu atıkları kendi tesislerinde biriktiriyor veya atıkların bertaraf edilmesine gereken önemi vermiyor. Bu durum, hem çevreyi kirletiyor hem de yasalar açısından sorun yaratabiliyor.
Atıklar Nereye Gidiyor?
Endüstriyel atıkların yönetimi, çevreye ve ekonomiye zarar vermemek için büyük bir dikkat gerektirir. Şirketler, atıklarını nasıl bertaraf edeceklerine karar verirken çeşitli yöntemlere başvurur. Bu yöntemler şunlardır:
- Geri Dönüşüm: Endüstriyel atıklar ayrıştırılarak geri dönüşüm tesislerine gönderiliyor. Burada, malzemeler yeniden kullanılabilir hale getirilir. Örneğin, metal, plastik ve cam atıklar geri dönüştürülüp tekrar üretim süreçlerinde hammadde haline getirilerek tekrar kullanılıyor.
- Yakma: Enerji elde etmek için bazı atıklar yakılıyor. Ancak bu yöntem, karbon salınımına yol açar ve çevreye zararlı olabilir. Modern yakma tesislerinde, bu salınımı en aza indirmek için filtreleme sistemleri kullanılır. Bu sayede, çevreye zararlı gazların atmosfere salınımının önüne geçmeye çalışılır.
Gerçek Bir Tehdit: Tehlikeli Atıklar
Kimyasal maddeler, ağır metaller, biyolojik tehlikeler… Tehlikeli atıklar, çevreye ve insan sağlığına ciddi zarar teşkil ediyor. Türkiye’de bu tür atıklar, lisanslı yakma tesislerinde bertaraf ediliyor. Ancak “Yakma” denilince akıllara tabiki de karbon salınımı geliyor.
Yakma Tesisleri Karbon Salınımı Yapıyor mu?
Yakma tesisleri, atıkların enerjiye dönüştürülmesi sırasında karbon dioksit (CO2) ve diğer zararlı gazların atmosfere salınımına neden olur. Ancak modern tesislerde, bu gazlar çeşitli filtreleme sistemlerinden geçirilir. Elektrik filtreleme, aktif karbon kullanımı ve sülfür yıkama gibi teknolojiler sayesinde zararlı gazların atmosfere salınımı azaltılır. Bu sistemlerin etkinliği, tesisin teknolojik altyapısına ve düzenli bakıma bağlıdır. Türkiye’deki tesislerde, çevreye zarar vermemek için salınımlar düzenli olarak izlenir ve denetlenir. Ancak, eski tesislerde salınım seviyeleri daha yüksektir ve her ne kadar minimize edilse de atmosfere zararlı gaz salınımı olmadan çalışan bir tesis bulunmamaktadır.
Türkiye’de Atık Yönetimi: Organik Atıklar
Türkiye’de organik atıkların yönetimi üzülerek belirtiyoruz ki, büyük bir eksiklik gösteriyor. Evlerden çıkan organik atıklar çoğunlukla evsel atıklarla karışarak tek bir çöp kutusunda toplanıyor. Bu durum, kompost ve doğaya kazandırılma açısından büyük kayıplara yol açıyor. Çoğu belediye, organik atıkları ayrı olarak toplamak yerine, bunları genel atıklar arasında birleştiriyor. Ancak bazı marketler ve işletmeler, fazla gıda israfını önlemek için önemli adımlar atıyor. Türkiye’de gıda israfı ile mücadele eden Fazla Gıda gibi girişimler, işletmelerden artan gıda ürünlerini topluyor ve bunları ihtiyaç sahiplerine ulaştırma, dönüştürme veya kompost gibi çözümler sunuyor. Bu sayede gıda atıkları hem israf olmuyor hem de sosyal fayda sağlanıyor.
Dünya genelindeki çözümlere bakacak olursak Japonya, organik atıkların yönetimi konusunda örnek gösterilebilecek ülkelerden biridir. Japonya, organik atıkların ayrıştırılması ve geri dönüşümü konusunda ciddi bir altyapıya sahiptir. Organik atıklar, ayrı konteynerlerde toplanarak kompost haline getirilir ve çevre dostu bir şekilde doğaya tekrar kazandırılır. Türkiye’de de benzer projelerin yaygınlaşması, organik atıkların daha verimli bir şekilde değerlendirilmesine yol açabilir.
Türkiye’de Atık Yönetimi: İnşaat-Yıkıntı Atıkları
Ülkemizde her yıl milyonlarca ton inşaat ve yıkıntı atığı ortaya çıkıyor. Bu atıklar genellikle, binaların inşası, yıkımı ya da tadilatlar esnasında ortaya çıkıyor. Ancak, bu atıkların büyük bir kısmı geri dönüştürülmek yerine, genellikle yasa dışı yollarla denizlere veya boş arazilere dökülmektedir.
Bu durum, çevre için ciddi tehditler barındırmakta. Her yıl milyonlarca ton inşaat atığı, denizlere bırakılarak ekosistemlere ve deniz canlılarına zarar veriyor. Bu, sadece deniz yaşamını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda toprağa da büyük zararlar veriyor. İstatistiklere göre, Türkiye’de inşaat atıklarının geri dönüşüm oranı yalnızca %1* civarında kalıyor. Avrupa’da ise bu oran ortalama olarak %80’in üzerinde. Yani Türkiye, inşaat atıkları konusunda geri dönüşümde neredeyse hiç aktif faaliyet göstermiyor.
Peki, bu kadar önemli bir sorun karşısında ne yapılabilir? Şu anda, birçok inşaat firması, atıklarını düzgün bir şekilde bertaraf etmek için yasal yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Bunun sonucunda, bu atıklar yerel yönetimler ya da geri dönüşüm tesislerine gönderilmek yerine yasa dışı şekilde boş alanlara bırakılabiliyor. Bu tür uygulamalar, çevreye olan zararı artırıyor ve büyük ekolojik sorunlar yaratıyor.
Türkiye’deki mevcut denetim sisteminin yetersizliği de bu sorunun büyümesine neden oluyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, inşaat firmalarına atıklarını düzgün şekilde bertaraf etme yükümlülüğü verse de, bu süreçlerin denetimi maalesef çok sıkı değil. Daha etkin bir denetim ve yaptırım sistemi kurulması gerektiği açıkça ortada. İnşaat atıkları için geri dönüşüm tesislerinin sayısının artırılması ve bu tesislerde atıkların işlenmesi, hem çevreyi koruyacak hem de doğal kaynakların daha verimli kullanılmasına olanak sağlayacaktır.
Türkiye’de, inşaat ve yıkıntı atıklarının geri dönüşümü konusunda yapılan çalışmalar yetersiz olsa da, bilinçli firmalar ve yerel yönetimler bu alanda bazı adımlar atmaya başladı. Geri dönüşüm tesislerinin sayısının artması ve bu atıkların yeniden kullanılması yaygınlaştıkça, inşaat sektörünün çevreye verdiği zarar da azalacaktır. Yine de, tüm bu süreçlerin başarıya ulaşabilmesi için denetimlerin artırılması, yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi ve halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Atık Yönetiminin Temelini Anlamak: Çevre Kanunu ve Basel Sözleşmesi
Çevre Kanunu:
1983 yılında yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanunu, Türkiye’deki çevre koruma uygulamalarının temelini oluşturur. Kanun, çevre kirliliğinin önlenmesinden doğal kaynakların korunmasına kadar geniş bir alanı kapsar. Atık yönetimi özelinde ise atıkların toplanması, taşınması, geri dönüştürülmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin ana kuralları belirler.
Kanun, atık üreticilerini atıklarını lisanslı tesislere göndermekle yükümlü kılar. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda ciddi yaptırımlar öngörülmüştür. Örneğin, yasa dışı bir şekilde çevreye atık bırakan işletmeler ağır para cezalarıyla karşılaşabilir. Ayrıca, Çevre Kanunu, sanayi tesisleri ve belediyeler gibi farklı aktörlere sorumluluklar yükleyerek, bütüncül bir atık yönetim sistemi oluşturmayı hedefler.
Son yıllarda, kanuna yapılan güncellemelerle atıkların izlenebilirliği artırılmış ve çevre dostu uygulamaların yaygınlaştırılması daha çok teşvik edilmiştir. Bu bağlamda, elektronik Atık Beyan Sistemi (e-BYS) gibi dijital araçlar kullanıma alınmıştır.
Basel Sözleşmesi:
1989 yılında imzalanan ve Türkiye’nin 1994’te taraf olduğu Basel Sözleşmesi, tehlikeli atıkların sınır ötesi taşınması ve bertarafını düzenler. Bu sözleşmenin amacı, gelişmiş ülkelerin tehlikeli atıklarını çevre ve insan sağlığına zarar verebilecek şekilde az gelişmiş ülkelere göndermesinin önüne geçmektir.
Türkiye, Basel Sözleşmesi gereği, tehlikeli atıkların ithalatını yasaklamış ve bu atıkların ihraç edilmesi durumunda hem gönderen hem de alan tarafın onayını zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca, ülkeler arasında atık taşımacılığı yapılırken, sözleşmeye uygun olarak çevre koruma önlemlerinin alınması da zorunludur.
Basel Sözleşmesi, Türkiye’nin tehlikeli atık yönetimi politikalarına uluslararası bir çerçeve sunar. Ancak uygulamada bazı sorunlar yaşanabilir. Örneğin, denetimlerin yetersiz olduğu durumlarda, tehlikeli atıkların usulsüz taşınması veya bertarafı gerçekleşebilir. Bu tür sorunları önlemek için Türkiye, son yıllarda denetimlerini sıkılaştırmış ve uluslararası işbirliği mekanizmalarını güçlendirmiştir.
Bu iki düzenleme, hem ulusal hem de uluslararası ölçekte atık yönetimi ve çevre koruma açısından büyük önem taşır.
Sıfır Atık ve Akıllı Yönetim
Son olarak, Türkiye’nin Sıfır Atık Projesi kapsamında 2017’de % 13 olan geri kazanım oranı 2021 yılında % 27,2’ye, 2022 yılında % 30,13’e, 2023 yılında % 34,92’ye yükselmiştir. Bu proje kapsamında atıklar yerinde ayrıştırılıyor ve geri dönüşüm oranları artırılıyor fakat oranlar ne kadar umut verici olsa da maalesef ki henüz yeterli değil.
Ayrıca belirtmek istediğimiz bir konu var. Hepimiz, sokaklarda ellerinde arabalarıyla geri dönüşüm malzemesi toplamak için çalışan insanları görmüşüzdür. Onların geçim kaynakları bu iş, ancak “Sıfır Atık Projesi” kapsamında belediyeler, bu atıkları lisanslı firmalar aracılığıyla toplamaya başladı. Bu durum, bireysel toplayıcıları zora sokuyor. Çözüm ne olabilir? Kooperatifleşme ya da bu bireylere belediye destekli istihdam sağlanabilir.
Çözüm Önerileri ve Yasal Düzenlemeler
Endüstriyel atıkların yönetiminde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri, atıkların kayıtsız bir şekilde depolanması ve bertaraf edilmesidir. Bu durumun önüne geçmek için daha sıkı denetimlerin ve atık beyan sistemlerinin şeffaflaştırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, şirketlerin atıklarını doğru şekilde beyan etmeleri ve çevreye zarar vermeden bertaraf etmeleri için daha fazla teşvik edilmesi gerektiği de açık bir gerçektir.
Türkiye’deki atık yönetim sistemi, çevreye duyarlı bir yaklaşımı benimsemek için giderek daha fazla gelişiyor. Ancak, bu süreçte devletin daha fazla denetim yapması, şirketlere gerekli eğitimleri vermesi ve çevresel sorumluluk konusunda daha fazla farkındalık oluşturması kritik önem taşır.
Reppatch olarak, ileri dönüşümün mevcut atık yönetim sistemlerinde resmi olarak tanınmadığını vurgulamak isteriz. Ancak ileri dönüşüm, insanlık tarihinin başından beri “tutumlu olma” anlayışının bir yansıması olarak uygulanan bir atık yönetim yaklaşımıdır. Atıkların el işçiliği ve zanaat yoluyla yeniden değerlendirilebilmesi, bu yöntemin endüstriye entegrasyonu halinde çok daha geniş çaplı ve sürdürülebilir etkiler yaratma potansiyeline sahiptir. İş modelimizde bu yaklaşımı uyguluyor, aynı zamanda bu bilinci yaygınlaştırmak için çalışıyoruz. Ancak, ileri dönüşümün daha geniş bir farkındalık ve etki alanına sahip olabilmesi için devletlerin bu yöntemi tanıması ve aktif olarak desteklemesi gerektiğine inanıyoruz.