Birçok kaynakta mini eteğin yaratıcısı olarak geçen modacı Mary Quant’ı geçtiğimiz aylarda kaybettik. Bu vesile ile ortaya çıktığından bu yana kadın giyiminin, modanın önemli bir parçası olmuş, feminist fikirlerin yanında yer almış, kimi zaman kimi yerlerde çeşitli baskılara maruz kalmış mini eteğin tarihçesini biraz hatırlayalım.
60’lı yıllar başlarken II. Dünya Savaşı’nın bitiminden itibaren doğmaya başlamış. Kalabalık babyboomer kuşağı; hızla büyüyor ve savaşın tüm acılarını, kıtlığını, dehşetini yaşamış ana babalarınınkinden farklı, çok özgür, kişisel ifadenin ön planda olduğu, rahat bir dünya hayal ediyorlar ve buna göre yaşıyorlardı. Aynı zamanda ABD ve Rusya arasında uzay yarışları devam ediyordu ve uzay gemileri, astronotlar ve astronomların tuhaf giysileri büyük bir heyecan ve fütüristik bir esin kaynağıydı. Yerçekimsiz ortam, uzay gemisi fikirleri; vücudu, hareket yeteneğini ve fonksiyonu alışılmış estetiğin önüne geçilmesinde bir rol oynuyordu.
Naylon, tekstil sektörüne ciddi şekilde girmiş ve beraberinde devrimsel değişiklikler ortaya çıkmıştı. Çoraplar dikişsiz hale gelmiş, kilotlu çorap ile jartiyer ihtiyacı ortadan kalkmış, böylece bacağın daha fazla bölümü gösterilebilir hale gelmişti, Bu yetmezmiş gibi iç çamaşırları artık pamuklu kumaşlardan ve beyaz, krem gibi düz ve solgun renklerden kurtulmuş, çok daha canlı renklerle, dantellerle tüm çekicilikleri ile raflarda yerini almıştı.
İlk doğum kontrol hapları da piyasaya sürülmüştü. Tüm bu iç gıcıklayıcı gelişmeler ve ikinci dalga feminizm hareketi cinsel özgürlüğü fena halde tetiklemişti. Bu gelişmelerle beraber kadınlar, kendilerini her zamankinden özgür, özgüvenli ve rahat hissediyorlardı.
Böyle bir ortamda mini etek doğmasın da ne yapsındı?
O dönem Londra özgür düşünen, özgür ve özgün giyinen gençlerin alışveriş yaptıkları, çok zaman geçirdikleri genç tasarımcılar tarafından işletilen birçok butiğe ev sahipliği yapıyordu. Bunlardan biri de Mary Quant’ın butiğiydi. İşte mini etek böyle bir ortamın çocuğu olarak elbette cüretkâr bir parça bebek olarak doğdu. Bazı kaynaklar da der ki Londra’da Mary Quant harika tasarımlar yaparken Paris de hiç boş değildi. Mesela Andre Courrage adlı oldukça ilginç fikirli bir modacı sade çizgileri, yüksek kumaş ve dikiş kalitesi ve üstün terziliği birleştirerek minimalist, şık ve fütüristik koleksiyonlar hazırlamaktaydı ve bunların içinde mini etek de vardı. Yani mini eteği kim yarattı meselesi o kadar da basit olmayabilir, çünkü bu heyecan verici gelişmeler aynı anda, her yerde birçok insanı etkiliyor ve düşündürüyordu. Belki de Adre Courrage mini eteği Mary Qant’tan önce sunmuştu piyasaya. Kaynaklardan belli ki bu mesele Londra ve Paris moda dünyalarını ziyadesi ile meşgul etmişti ancak “mini etek kimin fikri?” sorusuna en güzel yanıt yine Mary Quant’dan gelmişti; “mini eteğin gerçek sahibi onu giyen kadınlardır.”
Mini etek çıktığı günden bu yana birçok genç kız ve kadın için özendirici, heveslendirici, cesaret isteyen, giyip çıktığında belki biraz özgüven arttıran bir parça olmuştur ve kesinlikle kadın giysilerinde gerçekleşen devrimler içinde hala en büyüklerinden biridir.