İleri dönüşüm kavramı son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız fakat hayatımızda çoktandır var olan bir uygulama yöntemi. Müsrif kelimesini ele alalım mesela, Türk halkının israfı savurganlık ile tanımlaması. “Müsriflik yapma” da köyden kente geçmiş bir kalıp.
Peki nasıl müsriflik yapmayalım?
Köyden kente gelmeden önce yokluğu deneyimlemek aslında insanları ileri dönüşüm yapmaya teşvik etmiştir. Buradaki yokluğu maddi olarak düşünmeyelim. Hızlı tüketimin yaygınlaşmasının ana sebebi olan alışveriş kolaylığı; köyde, kırsalda bir o kadar zordu. Bu zorluk insanlara elindekinin değerini dolaylı yoldan anlatmış oldu. Hayvanlara yem olan gıda atıkları, yıkanıp tekrar kullanılan plastik kaplar, poşetler. Saksı, saklama kutusu gibi dönüşümlere uğrayan bitmiş konserve kutuları ve daha birçok örnek. Bunlar hep hayatımızdaydı ve kent yaşamına yaklaştıkça tüketim hırsı sardı insanları. Kolaylıktı bizleri en çok etkileyen. Ulaşım kolaylığı, elde etme kolaylığı, bin türlüsüne sahip olabilme kolaylığı…
Kolaylık mı getirdi bizi dönüşümün evde başlamadığı günlere yoksa hırslarımız mı?
Bir satış profesyoneli olarak işimi hiç bilmeyen birine satışı anlatıyor olsam iki ana başlığa ayırırım. Avcı ve çiftçi. Avcı dışarıdan fırsat getirir, gelen fırsatı değerlendirir ve hep yeniye açtır. Çiftçi ise tam tersine elinde olan fırsatları değerlendirir. Fırsatlarına daha çok değer katar tekrar tekrar satış yapar, fayda sağlar… Hayat da bu kadar basitti aslında biz insanlık olarak avcıydık ve çiftçiydik. Geliştik, öğrendik ve keşfettik. Bu gelişim bizi daha çok avcılığa yönlendirdi, daha çok hırslandık ve daha iyi avcılar olduk. Avcı olmakta bir problem yoktur, satışta da hayatta da avcılara ihtiyacımız var. Fakat biz dengemizi kaybettik avcılık hırsıyla çiftçiliği unuttuk. Elimizdekinin değerini unuttuk, yokluğu deneyimlemeden değerlendirmeyi öğrenemez olduk.
Olduk da olduk…
Sonra geldik bugünlere, bugünler hayatımıza mikroplastikleri getirdi. Çöp sahası kavramını getirdi. Yeşil yıkamayı getirdi. Çeyrek yüzyıl yaşadığım bu hayatta bunların hepsine nasıl şahit olduğumu bazen sorguluyor olsam da öğrenip algılayıp uygulamaya sonra da öğretmeye çalışıyorum elimden geldiğince.
Bir yanda “Eviniz yanıyormuş gibi hareket etmenizi istiyorum çünkü yanıyor!” diye haykıran genç iklim aktivisti Greta Thunberg, bir yandan da “İklim, bilim camiasının halka sunmak zorunda kaldığı en sıkıcı konu muhtemelen.” diyen deniz biyoloğu ve film yapımcısı Randy Olson…
Benim evim yanmıyor, dünya da henüz yanmıyor fakat bir takım sıkıntıların başladığı aşikar. Çöp sahaları var; büyük markaların doğada asla kaybolmayacak atıklarını düşüncesizce attıkları ve bunu yapmadıklarını pazarlama çalışmaları ile duyurarak yeşil yıkama faaliyetlerinde bulundukları. Mikroplastikler var; içtiğimiz sudan, yediğimiz yemekten vücudumuza karışan ve gelecekte hangi sağlık sorunları ile savaşmamıza sebep olacağını asla tam olarak bilmediğimiz. Bu sıkıcı bir konu evet tam olarak bu yüzden de yeni çıkan iphone 15 gibi tüm dünyanın aynı gün ilgisini çekmiyor. Tüm dünyada bir anda tükenen, ön siparişler verilip beklenen bir ürün gibi piyasaya sürülemiyor… İklim krizini anlamak; empati gerektirir, hayal gücü gerektirir ki okuduğunu anlayasın, raporların anlattığını gözünde canlandırabilesin.
Sonuç olarak, geçmişten bugüne hayatımızda olan ileri dönüşüm, yaşamımızın her alanında bir sorumluluk ve bir fırsattır. Bu fırsatı yakalayarak, gelecekte daha sürdürülebilir ve bilinçli bir dünya inşa etme yolunda adımlar atabiliriz ve bu paylaşılması gereken bir hedef. İleri dönüşüm, gelecek nesillere daha yeşil ve yaşanabilir bir dünya bırakma taahhüdümüzdür. Dünya henüz yanmıyor, ancak bu değişimin ateşini hep birlikte yakabiliriz.